10 Ocak 2010 Pazar

Sevan Nişanyan- Sansür (idn hakkında düşündüklerine katılalım ya da katılmayalım, görüşlerini açıklaması için ona destek vermek gerekir)

Bu yazıdan sonra kıyamet koptu...

Censeo (değer biçmek, takdir etmek) fiilinden censor (/kensor/) eski Roma’da hem nüfus idaresi hem ahlak zabıtası görevi yapan bir yüksek görevlinin adı. Yaptığı işin adı censura (/kensura/).

Latincenin Kuzey Frengistan vilayetindekonuşulan taşra lehçesinde bu kelimenin telaffuzu ikibin yılda tanınmayacak derecede değişmiş. İnce sesliye bitişen /k/ sesi önce /ts/ sonra /s/ diye söylenir olmuş. Geniz /n/sine bitişen /e/ sesi ağzın gerilerine doğru kaçıp /a/ olmuş. /U/ sesi incelip /ü/ halini almış. Kelime sonundaki –a dişil eki de önce /e/ olmuş, sonra eriyip gitmiş. Modern Fransızca sözcük halâ aslına yakın bir şekilde censure yazıldığı halde /sansür/ diye okunuyor.

Türkçeye gazetenin icadından hemen sonra sansür de gelmiştir. Kelimenin 1900 civarından daha eski örneğini bulamadım henüz, ama tahmin ederim 1865’lerde Tasvir-i Efkâr’ın hükümetle başı derde girdiğinde Babıali’de birileri “fekat bu censure’dür azizim” diye mırıldanmıştır.

*



Şimdi diyorlar ki memlekete özgürlük geldi. Doksan seneden beri tabu olan şeylerden bile artık serbestçe bahsedebilirsin.

Ama bir de ne görelim? Bu sefer başka şeyler sansüre tabi olmuş. Orduya, devlete, Yüce Manitu’ya istediğini söyle serbest, ama iş İlkçağ Arap mitolojisini sorgulamaya geldi mi orada dur diyorlar.

Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikâyelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!

Doğanın boşluk kabul etmemesi gibi, bu toprakların havası mıdır, suyu mudur, özgürlük kabul etmiyor herhalde.

19 Aralık 2009 Cumartesi

sapıklık ve muhafazakarlık ilişkisi üstüne

geniş bir çevrem vardır. bu çevre içinde her tip insan olduğu gibi tabi ki muhafazakarlar da var. muhafazakar deyip geçmemek lazım, homo-muhafazakarus kendi içinde dallara ayrılır: tarikatçılar, düz dindarlar, ülkücüler, ülkücü olmayan milliyetçiler (nasıl oluyorsa) ... genelde tamamı ile konu döner dolaşır, eninde sonunda bir gün de olsa mesele cinselliğe gelir. ancak tam bu noktada ikinci bir ayrıma gideceğim, erkekler ve kadınlar. önce erkekler.

bugüne kadar tanıdığım en sapık erkekler, tarikat mensubuydu. nedendir bilmiyorum. bu bir cemaat dershanesine gittiğim lise günlerimden beri doğrulanan gözlem. ben hiç "arkadaş ben dindar adamım, üstelik sırdan bir dindar da değilim, ben cemaatçiyim, ben belime, gözüme sahip olmazsam kim olacak" diyen cemaatçi görmedim. çoğu kadın gördüğünde delirirdi. birçok arkadaşım cemaat dershanesinde etek giyemezdi zira hocaların da bakışları öğrencilerden pek farklı değildi.

ülkücülerin pek de bir özel durumu yok aslında. onların durumu aldığı eğitime göre değişiyor. ilginç olan şu, bir ülkücü için aile önemli bir kavramdır. söylem temelinde, müthiş bir önem atfedilir aileye. mesele bu önemin hep söylemde kalmasıdır. daha da ilginci ülkücüler potansiyel olarak vatan savunma psikolojisinde oldukları için aile konusunda daha hassastırlar. ancak üniversitedeki ülkücü arkadaşım, "popüler kültür eliyle aile kavramının yok edilmek istendiğinden" dem vururken birkaç gün sonra kız arkadaşını eve atmaktan çekinmemişti.

ülkücülere son derece yakın olan son erkek grubu, eğitim seviyesi ne olursa olsun, sıradan muhafazakardır. yani bildiğin yurdum insanı. yurdum insanı sapıklığını cemaatçiler kadar öküzce belli etmez. ancak onlarda da sağlam bir temel vardır. hiç belli etmez ama sözgelimi en çok porno filmi onlar seyreder. üstelik seyretme tarzı da önemlidir. bir arkadaşıma meşhur yıldız Jenna Jameson'dan bahsettim. hatunun ne kadar zengin, ünlü olduğundan, kendi şirketi olduğundan falan bahsettim. "hayatımız boyunca çalışsak o kadar zengin olamayız, porno çok büyük bir sektör, sırf kadın-erkek diye bakma, gerçek olan alttaki sektör, ve o kadın da çok meşhur" gibisinden birkaç kelam ederken, sahneyi gözünün önüne getirirken derin bir zevk aldığı her halinden belli bir şekilde tek gerçeğin iri yarı aktörün Jenna'nın üstüne boşalması olduğunu söyledi.

demek istediğim şu, arkadaş arasında hafif kadın düşkünü olarak görülenler, inanın bu konuda diğer birçoğundan daha normaldir aslında. dikkat edin, bir insan birşeyi makara aracı yapıyorsa, o konuyu çok da önemsemiyor demektir.


hatun milletini de sonraya bıraktım.

18 Kasım 2009 Çarşamba

belle de jour

meşhur secret diary of a call girl dizisinin ve blogunun yazarı 34 yaşında doktoralı bir araştırmacı çıktı. hatun kişi henüz tıfıl bir öğrenciyken geçimini sağlamak için yapmış bu işi.
hatunu gördüm de şeytan dürttü. gerçekten bir akademi mensubu için hoş hatun. bu işten para kazanmıştır ama aklıma takılan o değil. bizim üniversitedeki hocalardan da bu işi yapan olmuş mudur acaba? olmamıştır zira benim hiç bu akdar güzel hocam olmadı, talihime tüküreyim ...

9 Ekim 2009 Cuma

alternatif bir işkence denemesi: yeni evlilere ev ziyareti

sevgili kârîlerim, şu hayatta, naçiz dostunuz hegemon için, galatasarayın fenerbahçeye yenilmesi kadar rahatsız edici çok az şey var. bunlardan biri bir bekar (evlenmeyi şimdilik düşünmeyenlerden) olarak yeni evli arkadaşlara ev ziyaretine gitmek. bugüne kadar iki kez başıma geldi. ya ilkinde daha çok kıl baymıştı ya da ben zaman içinde ortama uyum sağlıyorum.
baştan işkence hediye seansı ile başlar. hele hele kızlarla birlikte gidiyorsanız yandınız. koca bir alışveriş merkezinin her yanını gezmenin rasyonalitesi nedir allah aşkına. bütün bir alışveirş merkezi 30 dakika dolaşılır, sonra ilk bakılan eşya alınır. yani ilk baktığın eşyayı alacaksan neden bütün bir pasajı dolaştın.

ilk gidişimde daha fazla sıkılmamın sebebi belki de ikinci seferde yemeklerin nefis oluşuydu bilmiyorum. ama yeni evli evinde format aynıdır. bir kere iki yönlü bir test süreci vardır. bir yandan misafir arkadaşlar, arkadaşlarını "almış" herifin nasıl birşey olduğunu merak ederler. tersi de doğrudur. damat da arkadaşları test eder. allahtan ortam lisedeki gibi değil. "bizim kızların" kocaları kafa çocuklar. bizim kızlarda ne buldular bilmiyorum laf aramızda. yani sözün özü ilk görüşme her zaman zordur. yalnız zorluk bundan ibaret değil.

çok belirgin kalıplardan biri önce evliliğin hikayesini anlatmaktır. canım arkadaşım, bak biliyorum. yanındaki herifi seviyorsun. ama inan tanışma hikayen, en azından erkekler için, çok da ilgi çekici değil. ailenin durumu ilk öğrendiğindeki tepkisi bazen ilgi çekici olabiliyor ama o da her zaman değil. biliyorum paylaşmak istiyorsun ama bari sırf kızlarla paylaş. biz de gidip çocukla iki muhabbet edelim. aynı şey resimleriniz için de geçerli. gelin hanım bak, git kız arkadaşlarla bak resimlerine. biz de elemanla bilgisayar falan oynarız.

bu işte insanın başına gelecek en kötü şey, evli çiftin evine evlenecek çiftle gitmektir. bu en büyük yanlıştır çünkü bir yanda deneyimlerini insanlarla paylaşmak için deli olan bir gelinle bu deneyimleri öğrenmek için yanıp tutuşan bir gelin vardır. bütün gece evlilik deneyimi dinlersiniz. çok sıkıcı olur. ikinci seferdeki grubum belki de bu sebepten daha iyiydi. hepimiz saptık. arkadaşların sıkıcı eski sevgili muhabbetleri daha yoğundu.

neyse sıkıldım yazmaktan. bitirirken iki hususa tekrar dikkat çekeyim.

A. Gelin hanım, fotoğraf albümün ilgimi çekmiyor. tanışma hikayelerinizi de çok uzatmazsan iyi olur.

B. en azından daha birkaç yıl evlenmeyeceğim be, var mı?

22 Eylül 2009 Salı

fenasi'ye güzelleme

ben blog falan okumazdım aslında. blogosfer'i takip etmeye başlamamın sebebi www.5posta.org'tur. 5 posta'da ilginç bir şekilde son derece medeni bir ortamda porno üstünden cinsel inanç bile tartıştık. arada dangalak tipler çıkıyordu tabi sağolsun fenasi gördüğü her hatuna orospu, her erkeğe de pezevenk muamelesi yapan tipleri pek tutmazdı. sanırım bir ara herifin tekiyle sağlam kavga ettim ama o da hatırlarsam sevdiceğim pucca yı korumak içindi:)
ne yazık ki fenasi blogunu sona erdirdi. en azından şimdilik. şimdiye kadar kendisini okumamış olanlar için anal seks rehberinden çocuk pornografisine dair felsefi tartışmalara kadar geniş bir kaynak blogta. mutlaka okuyun.

16 Haziran 2009 Salı

Eşitlik

Bu memlekete komünizm nasıl gelemiş hayret. Vallahi şaşkınım. Aslında biz çok eşitlikçi bir toplummuşuz da haberim yok. Kolay olmadı bu gerçekle yüzleşmem. Nereden esti demeyin. Solculuk damarım falan da tutmadı.

İlk garipsemeyi askerliğin uzatılması tartışmaları sırasında yaşadım. Malumunuz, üniversite mezunları da dahil herkesin 12 ay yapacağına dair planlar olduğu yönünde iddialar vardı. İnsanların bu planı savunurken kullandığı argümanlardan biri "eşitlik" idi. Mantık, planın etkililiği, uygulanmasının mümkünatı hatta kamusal yarar bir kenara, eşitlik bir kenara. Hiç unutmuyorum bir tanesi "hayatın hiçbir alanında eşit değiliz, bari burada eşit olalım" diyordu. Halbuki artık her aptal üniversite mezunu olabiliyor. Yeni açılan bir sürü üniversite, üstüne açık öğretim derken, o kadar kolay ki lisans mezunu olmak.

Sonra bu Sabancı Üniversitesi hadisesi geldi. YÖK, "fırsat eşitliği" gerekçesiyle SÜ'nin yüzakı sistemini engellemek istedi. Bir çözüm bulundu ama bilmiyorum nasıl oldu. Peki YÖK, Hocası olmayan üniversiteler, binası olmayan fakülteler, bilgisayarla ve yabancı dille tanışmamış üniversiteliler için ne yapıyor? O çocukları neden mesele meleket şartlarında Boğaziçi ya da ODTÜ nün öğrencileri ile eşit hale getirmeye çalışşmıyor?

Sözün özü şu, biz vasatlar ülkesiyiz. Bu ülkede herkesin vasatta buluşması gerekir. Herkes iyi şartlarda olsun, kötü şartlarda olanları iyi şartlarda olanların seviyesine getirelim düşüncesi güzel ama bizde geçersiz. Bizde yöntem iyileri kötülerin seviyesine getirmek...

24 Mayıs 2009 Pazar

neyzen ve küfür

neden bilmem bizim Türk milleti küfür etmeyi seviyoruz. kınadığımız birşeyden eşit ölçüde hoşlanmamız çok garip. konuşurken arada es kaza bir argo çıksa ağzınızdan bir ton fırça yersiniz. beri yandan daha bacak kadar veletken ortaokulda ingilizcesi piç diye okunan şeftaliyi her okuyuşumuzda pis pis sırıtırdık. normalda birisine piç dersen, dayak yersin. öte yandan küfürü en çok merak eden insan da herhalde bizizdir. Amına Koyayım küfür değildir diye grup var facebookta. 

neyse bunları google da gördüğüm bir husus üstüne yazdım.  google da arama yaptıktan sonra altta size verilen önerile rvardır hani. bir tane şuydu: "neyzen tevfik ve küfür". koskocaman üstadı nasıl bir küfre indirgediler hangi gerizekalı indirgedi bilmiyorum. neyzen gibi bir zekayı, yeteneği, küfürlü yazdığı şiirlerindeki nükteyi görmeden nasıl sırf küfürü algılayabilir insanlar? akıllarından şüphe etmeli bunlar.